
Edibimizi, henüz on altı yaşında(bazılarına göre on sekiz yaşında) yaptığı ilk evliliğinin mutsuzluğu üzerine ki Tanzimat edebiyatçılarınca “eğitimli kadın trajedisi”
olarak adlandırılan ve “ruh eşini” bulamamaktan dolayı mutsuz
evlilikler yapıp bedbaht olan kadınlardan biri olarak da görürüz. Şükufe
Nihal Başar...Döneminin önemli aydınlarından Mithat Sadullah Sander
ile ilk evliliğini yapan Şükufe Nihal’e, bu arada kendisinden aruz
dersleri alan eşinin yakın arkadaşı ve aynı zamanda Cenap Şehabettin’in
kardeşi olan Osman Fahri
adlı şair ve ressam aşık olur. Lakin güzelliğiyle
döneminde adından çokça söz ettiren Şükufe Nihal evli olmasının
bilincinde olarak bu aşka karşılık vermez.Şükufe Nihal evliliğinde oldukça mutsuzdur, hatta bir keresinde bileklerini keserek intihara kalkışır. O günlerdeki dert ortağının kendisine aşık olduğunu anlayınca hemen ondan kaçar.(Üstelik çocuğunu da alıp kocasını da terk eder.)
Bunun üzerine Osman Fahri hem reddedilmiş
birisi olarak, hem de en yakın arkadaşının eşine aşık olmuş birisi
olarak bu durumu kendisine yediremez, İstanbul’u terk eder ve Şükufe
Nihal’le sadece mektuplar üzerinden iletişim kurmaya çalışır ancak
karşılık bulamaz. Zira Şükufe Nihal’den dostça ve arkadaşça kısa
yanıtlar almakta hayal ettiği mutluluğa erememektedir. Otuz yaşlarında
şiddetle kapıldığı aşktan yana sevdiği kadından karşılık bulamayınca
üzüntü ve kederden buhranda olduğu bir gece tabancasını şakağına
dayayarak intihara teşebbüs eder ve bitkisel hayata girer. Dört ay
sonra da İstanbul’da vefat eder.
Bu aşk Şükufe Nihal’de derin bir iz bırakır ve “Yakut Kayalar”
adındaki biyografik romanı kaleme alır ki bu romanda Şükufe Nihal’ın
bütün yaşantısı bir şekilde kendi ağzından anlatılmaktadır.
Döneminde cemiyet hayatının en önemli gözde
kadınlarından olan ve etrafı kendisine hayran erkeklerin iltifat ve
övgüleriyle çevrili olduğu halde Şükufe Nihal, hem yaşadığı mutsuz
evlilik, hem Osman Fahri’nin aşkından dolayı yaşadığı dramdan olsa gerek
içine kapanır ve uzun bir süre insan içine çıkmaz. Kocasından ayrılır. Adile Ayda ile
yaptığı konuşmasında o tarihten sonra bir daha mutlu olamadığını, onun
ölümünden kendini mesul tuttuğunu, yazdığı bütün şiirleri ona yazdığını,
hayatında sadece bir tek Osman Fahri’yi sevdiğini anlatacaktır:
“Zaten
insan hayatında bir kez sever. Gerisi kapılış aldanış.Ben bütün
şiirlerimi bir tek şahıs için yazdım. Hep onu anlattım, ona seslendim”.
Hatta “Yakut Kayalar” romanında adeta bu trajediyi anlatır gibi, pişmanlığını dile getirir gibi şu ifadelere yer verir:
“Seneler…
Kaba, bayağı, ruhsuz, şuursuz seneler… Onun ve benim arama girdiniz,
aramıza yığın yığın küller yığdınız. Ve siz, kaba, bayağı, ruhsuz,
şuursuz insanlar! Ben ondan sizin için ayrıldım. O, sizin yüzünüzden
öldü. Onu ben öldürdüm, onu bana siz öldürttünüz. Seni kime feda ettim?
Seni, beni et ve kemikten başka hiçbir şey zannetmeyen et ve kemik
yığını insanlara mı?” (s. 56, Yakut Kayalar)
Bu hazin aşk hikayesi ölümle sonuçlandıktan sonra Şükufe Nihal ikinci evliliğini kızının
babası Ahmet Hamdi Başar ile yapacak ancak yine mutlu olamayacaktır.Şükufe Nihal' aşık pek çok ünlü şairimiz vardır. Bunlarda birisi de Nazım Hikmet...1920'li yıllar. Erenköy bahçelerinde, köşklerinde şairler yan yana gelip edebi sohbetler yapıyorlardı.
Bu toplantıların birinde...
Názım Hikmet bir káğıda bir şeyler yazıp Şükûfe Nihal’e vermesi için Halide Nusret’e (Zorlutuna) uzattı.
"Bir Devrin Romanı" adlı eserinde Zorlutuna olayı şöyle yazdı:
"O (Şükûfe Nihal) okuduktan sonra, gülerek káğıdı bana verdi. Bugün gibi hatırlıyorum, káğıtta şairin o delişmen yazısıyla aynen şu kelimeler yazılıydı: ’Ben sizin için çıldırıyorum, siz bana aldırış bile etmiyorsunuz’."
Názım Hikmet ile Şükûfe Nihal sevgili oldular mı?
Halide Nusret Zorlutuna’nın, kız kardeşi İsmet Kür’e söylediğine göre, Názım Hikmet "Bir Ayrılış Hikáyesi" adlı şiirini Şükûfe Nihal için yazmıştı. Bu şiir ilişkinin boyutunu gösteriyor aslında:
"Erkek kadına dedi ki/seni seviyorum,/ ama nasıl?/
avuçlarımda camdan bir parça gibi kalbimi sıkıp/
parmaklarımı kanatarak/ kırasıya/ çıldırasıya.../
Erkek kadına dedi ki/ seni seviyorum,/ ama nasıl?/
kilometrelerce derin, kilometrelerce dümdüz,/
yüzde yüz, yüzde bin beş yüz/ yüzde hudutsuz kere yüz/
Kadın erkeğe dedi ki/ baktım,/ dudağımla, yüreğimle, kafamla;/
severek, korkarak, eğilerek,/ dudağına, yüreğine, kafana/
şimdi ne söylüyorsam/ karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana/
ve artık biliyorum:/ toprağın/ yüzü güneşli bir ana gibi/
en son, en güzel çocuğunu emzirdiğini/
fakat neyleyim/ saçlarım dolanmış/ölmekte olanın parmaklarına/
başımı kurtarmam kabil/ değil/
sen yürümelisin,/ yeni doğan çocuğun gözlerine bakarak/
sen yürümelisin/ beni bırakarak/
Kadın sustu/ sarıldılar/
Bir kitap düştü yere/ kapandı bir pencere/ ayrıldılar"
Dönemin ünlü şairlerinden sadece Názım Hikmet áşık değildi Şükûfe Nihal’e! Yakın dostu Halide Nusret Zorlutuna’ya göre, Ahmet Kutsi Tecer de Şükûfe Nihal’e áşık edebiyatçılardan biriydi. Fakat Şükufe Nihal'in en bilinen aşkı kuşkusuz Faruk Nafiz Çamlıbel'dir. Faruk Nafiz yaşamı boyunca unutamayacağı büyük aşkı Şükûfe Nihal’i halasının Erenköy’deki köşkünde gördü ilk kez. Ve ilk görüşte áşık oldu.
Aşk karşılıklıydı. Hep şiirler yazdılar birbirlerine.
"İnce bir kızdı bu solgun sarı heykel gibi lal/
Sanki ruhumdan uzat sisli bir akşamdı Nihal/
Ben küreklerde Nihal’in gözü enginlerde/
Gizli sevdalar için yol soruyorduk nerde./"
Aşkları üzerine roman yazdılar.
Faruk Nafiz Çamlıbel "Yıldız Yağmuru"nda, Şükûfe Nihal ise "Yalnız Dönüyorum" adlı romanda sevdalarını dile getirdiler.
Yazar Selim İleri de, "Mavi Kanatlarında Yalnız Benim Olsaydın" adlı romanında edebiyat çevrelerinin çok konuştuğu bu aşkı anlattı.Aradığı ve idealize ettiği sanatkar eş ve sevgiliyi - aşkı bir türlü bulamayan ve ruhu yalnızlıklar ülkesine sürüklenen bu hassas ve duygulu kadın, uzunca bir aradan sonra Faruk Nafiz’i yarasına merhem gibi, bir umut gibi görür ancak Faruk Nafiz’in defalarca yaptığı evlilik teklifini de kabul etmedi, zira kızına üvey bir baba istemedi. Aynı zamanda edebiyat öğretmeni olan Faruk Nafiz Çamlıbel evlilik teklifine hep olumsuz yanıt alması üzerine sinirlenerek tayinini Ankara’ya çıkardı. Ve burada; Ankara Lisesi’nde coğrafya öğretmenliği yapan Aziziye Hanım ile ani bir evlilik yaptı. Yıl 1931’di.
Bir zamanlar; "Yalnız kalmaktansa Nihal’imden uzakta/ Kalsam diyorum, dar-ü diyarımdan uzakta" diyen şairin bu ansızın evlenmesi edebiyat çevrelerini çok şaşırttı. En çok da Şükûfe Nihal’i; gerçi kavga ettikleri için bir süredir görüşmüyorlardı ama o da anlam verememişti bu ani evliliğe...
Çamlıbel yanıtını beş yıl sonra, 1936’da çıkan "Yıldız Yağmuru" adlı romanında verdi. Romanın kadın kahramanı ayrılığı, aşkı ölümsüzleştirmek için istemişti. Romanın erkek kahramanı ise bu ayrılık nedeniyle gidip sade bir kadınla evlenmişti. Roman ne kadar gerçeği yansıtır bilinmez!
Bu
Şükufe Nihal’i derinden yaralar ve bir daha barışmazlar ölünceye kadar
bu kırgınlık ve öfke sürer.
Yıllar sonra 1954 yılında Cumhuriyet Gazetesi muhabiri Sermet Sami Uysal, Faruk Nafiz Çamlıbel’e sordu: Eşinizle aşk evliliği mi yaptınız?
Yanıt ilginçti: "Hayır. Birbirimizi beğenip evlendik; duygudan çok kafa izdivacı oldu daha doğrusu."
Kim bilebilir; belki de Faruk Nafiz Çamlıbel ölümsüz aşkını hiç unutamadı. Sadece rastlantı mıdır; Şükûfe Nihal’in ölümünden bir buçuk ay sonra vefat etti!
Yanıt ilginçti: "Hayır. Birbirimizi beğenip evlendik; duygudan çok kafa izdivacı oldu daha doğrusu."
Kim bilebilir; belki de Faruk Nafiz Çamlıbel ölümsüz aşkını hiç unutamadı. Sadece rastlantı mıdır; Şükûfe Nihal’in ölümünden bir buçuk ay sonra vefat etti!
Mesela Faruk Nafiz Çamlıbel “Allahaısmarladık” adlı şiirini bu içli aşkı bitirişi üzerine yazar:
Bin fersahtan duyarım kimle gülüştüğünü,
Alnından öz kardeşim öpse ben irkilirim.
Değil yalnız ardına kimlerin düştüğünü,
Kimlerin rüyasına girdiğini bilirim.
Elimi beş yerinden dağladı beş parmağın,
Bağrımda da yanmadık bir yer bırakmadan git.
Bir yarın göçtüğünü,çöktüğünü bir dağın
Görmemek istiyorsan ardına bakmadan git!
Alnından öz kardeşim öpse ben irkilirim.
Değil yalnız ardına kimlerin düştüğünü,
Kimlerin rüyasına girdiğini bilirim.
Elimi beş yerinden dağladı beş parmağın,
Bağrımda da yanmadık bir yer bırakmadan git.
Bir yarın göçtüğünü,çöktüğünü bir dağın
Görmemek istiyorsan ardına bakmadan git!
Faruk Nafiz Çamlıbel’in ani evliliğinin ardından Şükûfe Nihal de evlilik kararı aldı. Ahmet Hamdi Başar,
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nden sınıf arkadaşıydı. Okul
arkadaşının zaman içinde ülkenin sosyal sorunlarına ilgi göstermesi çok
hoşuna gidiyordu. Ayrıca oğlu Necdet’e yakın ilgisi de bu evliliğe zemin oluşturdu. Evlendiler. Şükûfe Nihal, kızı Günay’ı bu evliliğinden dünyaya getirdi. Ancak aradığı huzuru bulamadı; eşi sürekli politik beklentiler, arzular peşindeydi. 1960’ta Şükûfe Nihal, iki çocuğunu alıp kimseye haber vermeden evden ayrıldı. Boşandılar.
Altmış beş yaşındaydı.
Aşkı sadece ruhunda yaşıyordu. O aşkın sahibi ise sevdası uğruna ölümü seçen Osman Fahri’ydi.
Yakın dostlarına, "Tek aşkım odur. Beni tek seven de odur. Nasıl ziyan ettim bu büyük aşkı" diye dert yandı hep. "Yakut Kayalar" adlı romanının kahramanıydı Osman Fahri. Onun aşkı uğruna mecnun oluşu, ideal aşkı arayan romantik Şükûfe Nihal’e şiirler yazdırdı:
"Sana mecnun dediler/ Mukaddestir gözümde/ Cinnet, o günden beri..."Hafızasını kaybedene kadar düşüncesinde, dilinde, kaleminde hep Osman Fahri vardı... Bunda Faruk Nafiz'in onda yaşattığı hayal kırıklığı da etkendi muhtemelen; zira onun evlenişi Şükufe Nihal'i derinden sarstı. Faruk Nafiz de Şükufe Nihal'den hemen sonra hayata gözlerini kapayarak aşkın onulmaz yarasıyla dolu yaşamında en çok onu sevdiğini hep hissettirdi.
Altmış beş yaşındaydı.
Aşkı sadece ruhunda yaşıyordu. O aşkın sahibi ise sevdası uğruna ölümü seçen Osman Fahri’ydi.
Yakın dostlarına, "Tek aşkım odur. Beni tek seven de odur. Nasıl ziyan ettim bu büyük aşkı" diye dert yandı hep. "Yakut Kayalar" adlı romanının kahramanıydı Osman Fahri. Onun aşkı uğruna mecnun oluşu, ideal aşkı arayan romantik Şükûfe Nihal’e şiirler yazdırdı:
"Sana mecnun dediler/ Mukaddestir gözümde/ Cinnet, o günden beri..."Hafızasını kaybedene kadar düşüncesinde, dilinde, kaleminde hep Osman Fahri vardı... Bunda Faruk Nafiz'in onda yaşattığı hayal kırıklığı da etkendi muhtemelen; zira onun evlenişi Şükufe Nihal'i derinden sarstı. Faruk Nafiz de Şükufe Nihal'den hemen sonra hayata gözlerini kapayarak aşkın onulmaz yarasıyla dolu yaşamında en çok onu sevdiğini hep hissettirdi.
|