29 Mart 2015 Pazar

Kendini Bil



 Sokrates yüz yıllar önce “Kendini bil.” demiş.Pek çok öykü, roman,makale; ozan, bilim adamı düşünür bu konuya değinmiş.Tüm dinler de bu görüşü beslemiştir.Peki niçin kendini bilmeli insan?Yunus Emre ne de güzel özetlemiş  bu durumu:


 Kendini bilmeli insan, kapasitesini, içinde kopan fırtınaları ve bunların nedenini, neyle mutlu olup neyin onu mutsuz ettiğini, neye sahip olduğunu, neye ihtiyacının olduğunu… bilmeli. Bilmeli ki tamamlasın, bilmeli ki tamamlansın. Bilmeli ki aydınlansın, bilmeli ki aydınlatsın.

Çünkü tüm bilgilerin özü, kendini bilmekten geçer. Bu sırra vakıf olanlar hayatta ayakta kalmayı başarabilmiş olanlardır.
Bilgiye ulaşmaktan vazgeçtiğimiz anda hem maddi hem manevi yaşamımızda, yaşam ve anlam arasındaki bağı koparırız. Anlamsızlaşan yaşam ise yok olmuş bir ömür demektir. Oysa evrende var oluşumuzu bir armağan olarak değerlendirmeli ve evrende bir damla da olsa güzellik iyilik doğruluk adına, benlik kavgasından uzaklaşarak iz bırakabilmeliyiz.

    

Kendimizi bildiğimiz vakit, yaşamımızı şekillendirmek daha kolaydır.  Can Yücel “Kendine bak, kendine/ Özüne ,sözüne, benliğine…” diyor. Kişinin kendini bilmesi, öz benliğiyle yüzleşerek artı ve eksilerini fark etmesi, bunlardan hareketle toplumsal yaşamda yer edinmesi, eksiklerini gidermeye çalışıp artılarını paylaşması toplumsal yaşamın zenginliğini arttırır. Hepimizin bu dünyayı yaşanılır kılmak adına sorumlulukları var, bu sorumluluğun ilk adımı kendini bilmekten geçiyor. Tüm keşiflerin kaynağının bu olduğunu düşünürsek kendi farkındalığımızn bol olduğu günler bizimle olsun diyorum. 

21 Mart 2015 Cumartesi

Kırmızı Halı Kıyafetleri



Birbirinden güzel ve ilginç kıyafetlerin yer aldığı 2015 Oscar'ında "Kırmızı Halı"da neler giyilmiş bir bakalım, bakalım ki düğün, balo ve parti sezonu açılırken modayı şekillendiren tarzlar hakkında fikrimiz olsun değil mi?
Renkler hayata tat katıyor ve açıkçası tüm renkleri severim (sanırım kahverengini kendime yakıştıramamamdan ve benim enerjimi çaldığından bahsetmemeliyim); ama kırmızının yeri bende başka.Galiba en sevdiği renk kırmızı olan birinin Kırmızı Halı Kıyafetlerinde ilk sırayı kırmızı renklilere ayırması da garipsenemez.:))
















18 Mart 2015 Çarşamba

Çanakkale Destanı



Bugün 18 mart... Günlerden hüzün, günlerden umut... Tarihin akışını değiştiren, bir ulusun varlık mücadelesinin en çarpıcı örneği olan gün.Bugün takvimin kilitlenip kaldığı, sonraki günü görme umudunu taşımayan ama kendinden sonra geleceklerin bağımsızlıkla yaşamaya devam etmesi için yok olma arzusuyla yanan kahramanların fedakarlık anıtını diktikleri gün. Dünya tarihinin en kahraman birliği 57. Alay, "Ben size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum." diyen en kahraman komutan liderliğinde, tarihin içinde 18 Mart'ta destanlaşarak,sona koşarak cumhuriyetin önsözünü yazdılar.Pek çok okul mezun veremedi, gencecik canlar diplomalarını şehitlik derecesiyle aldılar; analar yavrularını, sevdalılar sevdalarını cepheye elleriyle yolladılar.
 Bugün sözlerin tükendiği, o kahramanlık destanını anlatmaya hiçbir gücün yetmeyeceği, kara ile beyazın karıştığı, canın canana feda edildiği muhteşem bir gün. Tıbbıyelilerin, Seyit Onbaşıların, Meçhul askerlerin kahramanlıklarını anlatmak bana düşmez elbet, ama burada dikkat çekeceğimiz bir nokta var: Onlar bizim için, bu vatan için canlarını, hayallerini verdiler, yapabilecekleri ne varsa yaptılar. Biz ise içimizi acıtan "on beşli" lerin fotoğrafına baktık ama onların kimliğini bile yabancı dergilerden öğrenecek kadar kültürel bilinçten uzaklaştık. Tarih 18 Mart, destanın içimizi acıtışı bir o kadar da göğsümüzü kabartışının 100.yılı... Kadın, erkek, çocuk ırk farkı olmaksızın tüm halk bir olarak son nefeslerine kadar ellerinden geleni yapan bu kahramalar vatanlarına sahip çıktı, ya biz vatanımıza yeterince sahip çıkıyor muyuz? Ey Büyük Atatürk, Ey Şanlı Kahramanlar ... Sizi anarken bile yaptıklarınızın kudreti, inançtan gelen kuvvetiniz karşısında titriyor yürekler...Tekrar soruyorum, biz bu vatan için ne yaptık?

16 Mart 2015 Pazartesi

Kaderinin Değiştiği Nokta




Bazen hayat beklenmedik sürprizler çıkarır insanın karşısına, doludizgin hazırlandığın bir sınavda başarısız olursun, deli gibi sevdiğin yüreğiyle değil aklıyla hesap yapar, var sandığın kayıp gidiverir avuçlarından. Ne olursa olsun düştüğün yerden kalkmak, yarım bıraktığın yerden tamamlamak gerekir. Zira hayat, sen başka planlar yaparken başına gelendir. Hayatta kendimizi var etmenin yollarını bulmalıyız. Üç günlük dünyanın içinde bizi neyin mutlu ettiğini bulup, mutsuzluktan korkmak yerine onları mutluluğa dönüştürme yollarınıbulduğumuz zaman anlam kazanır tüm evren.
Zira tam da Mevlana'nın dediği gibi "Olmaz dediğin ne varsa olur. Düşmem dersin düşersin, şaşmam dersin şaşarsın, öldüm der durur yine de yaşarsın." "Yalnızlığın en kötüsü seni anlamayanlar arsında  kalmaktır." evet, ama "Her şey üstüne gelip, seni dayanamayacağın bir noktaya getirdiğinde sakın vazgeçme. Zira orası senin kaderinin değişeceği 'nokta'dır."


14 Mart 2015 Cumartesi

Önümüzdeki Sınav


Sınav, sınav, sınav… Hayatımız bir sınav… Evet, yarın sabah pek çok evde hayatının dönem noktasında bulunan pek çok heyecanlı yürek biraz telaşlı, biraz korkulu, biraz ürkek ter dökecek sınav salonlarında. Dışarıda en az onlar kadar stresli bir kalabalık dudaklarında onlar adına dökülecek dualarla bekleyecek.


Sınav öyle ya da böyle bitecek, unutmamamız gereken bunun bir basamak olduğu ve elimizden gelenin en iyisini yapmak gerektiği. Başarıya giden yolda elinden gelenin en iyisini yapma gayreti en büyük dostumuz olacaktır.Evet zorlu bir yolculuk önümüzdeki; ancak zorluklar elde edilen başarının tadını artıracaktır.




Emek veren ellerin hep doğru şıkları işaretlemeleri dileğiyle başarı ve şans yanınızda olsun diyorumJ Diyorum da asıl sınavın hayat sınavı olduğunu unutmamak gerek, tekrarı yok. Zira insan gibi yaşayıp, iyi bilirdik diyenlerin çok olduğu bir ömür en güzeli…





10 Mart 2015 Salı

SİZİN İÇİN SEÇTİM-2


 CEMAL SÜREYA'NIN TRAJEDİSİ

"Sevda Sözleri"nin yazarı; aşk, kıskançlık, hasret, yıkım, tutku aklınıza gelecek tüm duyguların şairinin trajik hayatını bir de böyle gözden geçirelim, ne dersiniz?


 İkinci Yeninin en ünlü ismi, birbirinden güzel dizelerin sahibi Cemal Süreya’nın gerçek adı Cemalettin Seber’dir; fakat o  Cemal Süreya’yı kullanmayı tercih eder. Hayatında birbirinden ilginç dönüm noktaları olan, yüreği sevgiyle kaynayan şairimiz, çok küçük yaşta annesini kaybeder. Babasının yeni evliliğini pek tasvip etmez; üvey annesinin onu zehirlemeye çalıştığı, yemeğine cam parçaları koyduğu rivayet edilir.



Pek çok evlilik yapan Cemal Süreya’nın yüzü aşktan yana bir türlü gülmez. Ancak aşktan da vazgeçmez. Soyadındaki “y” harflerinden birini yine bir kız meselesi yüzünden kaybeder. Aşkta tutkulu, hayatta inatçı bir insan olan şairimiz,berberlere kızdığı için traşlarını sadece evlendiği kadınlara yaptırırdı diye söylentiler vardır. Kadınlara çekinmeden evlenme teklifi yapacak kadar özgüven sahibi olan Süreya, Fiyatını sorduğu bir şeyi almak zorunda hissedecek kadar güvensizdi. 




 O müthiş dizeleri yazan Süreya’nın hayatının en trajik yanı kuşkusuz oğlu Memo’nun ona yaşattıklarından oluşur. Memo, iddiaya göre, babasının en değerli kitaplarını sahaflara satardı. Son yıllarını çekilmez hale getiren oğlu, Cemal Süreya’yı son tartışmalarında ciddi şekilde darp eder, hastaneye kaldırılan Süreya; üzüntü ve hastalık sebebiyle hayata veda eder.


5 Mart 2015 Perşembe

SİZİN İÇİN SEÇTİM -1

                 CAN YÜCEL'DEN

 Can Yücel diyince kelimeler susar, zira öyle güzel şiirleri vardır ki... Bugün Can Yücel'in sevdiğim şiirlerinden birini sizinle paylaşmak istiyorum. Toplumsal sınıf farkını ne de güzel ifade etmiş. Üzerine çok fazla yazı yazmaya da gerek yok aslında. Bazen sayfalarca anlatılan bir şeyi birkaç kelimeyle ifade etmek mümkündür. İşte Can yücel şiirinde tam da bunu yapmış. Toplumsal sınıf kavramı üzerine başka bir yazıda derin tahliller yaparız; ama şimdi sizi bu şiirle başbaşa bırakmak istiyorum.



Şiiri bu kadar açık ve net olsa da yüreği sevgi doludur, küskün değildi dünyaya. Sever, insanları umutsuzluğa düşmeden; sevginin nedensiz olduğunu bilerek.

Biliyorum suçluyum..
Ve razıyım cezama..
Çalmadım öldürmedim.
Daha kötüsünü yaptım….
Ne yaptım biliyor musunuz?.
Tuttum insanları sevdim….


Sen kasırgaIara dayanmışsın, rüzgârIa mı yıkıIacaksın.! Başka çaren yok yüreğim, dosta düşmana karşı ayakta kaIacaksın.

Kaynak : Can Yücel Sözleri
http://www.neguzelsozler.com/unlu-sozleri/can-yucel-sozleri.html

4 Mart 2015 Çarşamba

Minik Seyyahımla Edirne

Havaların güzelleşmesi ile günü birlik gezi kaçamağı yapma isteği artıyor insanın. Bizim gezimizden hareketle size Edirne'de ne yapılır fikir verelim istedim. Geziniz bol ve keyifli olsun.)Minik seyyahım kurban bayramının üçüncü günü Edirne’yi minik ayaklarıyla arşınladı. Yürümeye merak salan tatlı mucizemiz bir eli babasında bir eli annesinde şehir turu attı adeta. İlk iş şehrin her tarafından görünen ve görkemiyle herkesi büyüleyen Selimiye Camisinin şaşaasıyla oğlumuzu tanıştırmak oldu, Mustafa Amcasıyla ben camiyi gezerken oğlum babasıyla caminin avlusunda turladı. Huzurlu avludan çıkmak istemiyor insan açıkçası, içerideki çini süslemeler kadar dışarıdaki ahenk de insanı büyülüyordu; yalnız caminin üst katının da ziyarete bir an önce açılması gerektiğini düşünüyorum. Caminin içindeki ters lale adeta simge olmuş. Rivayete göre “Selimiye Camii’nin bulunduğu yer geçmişte lale bahçesiymiş. Mimar Sinan camiyi buraya yapmayı kararlaştırmış, bu kararını padişaha bildirmiş. Camiinin yapılmasına karar verilince, bahçenin sahibi bu karara karşı çıkmış. Bahçesini satmak istememiş. Ancak sonunda camiinin bir yerine bahçesinin veya kendisinin hatırlanması için bir motifin işlenmesi karşılığında, bu işe razı olmuş. Sinan cami bittiğinde, bahçe sahibinin bu dileğini yerine getirip söz konusu lale motifini yapmış. Ancak inadıyla caminin yapımını gerçekleştiren, tarla sahibinin tersliğini anlatmak için lale motifini değil de, “ Ters Lale” motifini çizmiştir.” Bu ters lalenin halk arasında birçok efsanesi de varmış. Bu batıl inançlarından bir kaçı da şöyle: “Selimiye camisindeki, ters lale her yıl biraz daha aşağıya doğru inmekte ve ters lale tabana ulaştığı anda kıyamet kopacağına inanılmakta. Camiye gelen ziyaretçilerden bazıları, Lalenin sütunun ortasında olduğunu görünce, oh hele şükür kıyametin kopmasına daha çok varmış diye sevinirler. Bir diğer rivayete göre de; bu Ters lale motifini iki gözü kör olan bir mermer ustası tarafından işlenmiş, lalenin iki yaprağının yukarı doğru bakmasının ‘Allah’ lafzını, aşağıya doğru bakmasının ise ‘Lillah’ lafzını ifade ettiğini, bundan dolayı laleye dokunmanın şifa getireceğini düşünen halk, çocuğu olmayan çiftlerin ters laleye dokunarak çocuk sahibi olacağına inanmakta”. Eee bu kadar ters laleden bahsedip de magnetini almamak olmazdı. Minik Seyyahımla gitiğimiz her yeri simgeleyen magnet koleksiyonumuzdaki yerini aldı bu magnet de
Camiden çıkıp Bedesten ve Kapalı Çarşıda şöyle bir dolaştıktan sonra bebeğimin yemek saatinin gelmesi dışında hepimiz de açlıktan bitkin düşmüştük. Edirne’de tabi ki ciğer yedik. Açıkçası ben de Mustafa da ciğeri sevmiyorduk ama Edirne’de olmanın şanına karşı çıkılmazdı.Kendimizi yemeğe kaptırmışken oraya has güzel tatlılardan yememek olmazdı hemen tatlıcıya gittik. Daha önce yediğim ve tadı damağımda kalan peynir helvasından yemek için can atıyordum. Kocacım peynir tatlısı, Mustafa trileçe siparişi verdi. Hepimiz birbirimizin
tatlısından yiyorduk ve hepsinin tadı da muhteşemdi. Canım yavrum en çok peynir helvası ve yanında ikram edilen muhteşem dondurmayı beğendi, açıkçası ben trileçeyi ilk kez denemiştim ama tadı harika kesinlikle onu da tavsiye ediyorum. Peynir tatlısının burada tahinle sunumu tatlıya ayrı bir lezzet katmış.İyi ki her birimiz farklı siparişler vermişiz ve bu lezzetlerin hiçbirinden mahrum kalmamışız diye düşündük tatlı üstüne çayımızı içerken.
Oh yedik, içtik, enerji dolduk. Bizim seyyah, daha çayın son yudumlarını almadan dolaşmaya başladı; eh biz de oturmaya mı geldik diyip başladık Eski Camiyi gezmeye. Buradaki Cennet Taşı veya Kabe Taşı’nı da mutlaka görmek gerek tabi…”İnanışa göre, Eski Cami’nin duvarına konulan bu taş, aşırı
yağışlardan dolayı Kabe’nin duvarlarından düşen taşların bir parçasıymış. Taşları ne şekilde yeniden Kabe duvarına koyacağını düşünürken uykuya dalan Kabe emiri, bir gün rüyasında Hz. Muhammed‘i görmüş. Hz. Muhammed rüyasında emire, Diyar-ı Rum’da bir cami olduğunu ve taşı oraya göndermesi gerektiğini söylemiş. Bunun üzerine parça, yapımı ağır aksak ilerleyen Edirne’deki Eski Cami’ye gönderilmiş. Parçanın bu caminin duvarına konulmasının ardından Eski Cami kısa sürede tamamlanmış.” Caminin her tarafı eşsiz hat sanatı ile dolu.Minik kuşumun hat yazılarının yanında ufacık pozları çok şirindi doğrusu. Buradaki gezimizden sonra Şifahane’ye (Sağlık Müzesine) doğru yol aldık. II.

Beyazıt külliyesi içindeki müze mükemmel düzenlenmiş.Tıbbın bizdeki gelişimini ve Avrupa’da akıl hastaları yakılırken aynı çağda bizim onları tedavi etmeye çalışmamız insana verilen değerin bir zamanlar ne kadar yüksek olduğunun göstergesi olsa gerek. Müze Avrupadan da birçok ödül almış haklı olarak.
Geziden sonra Meriç kenarında oturup da şöyle bir keyif yapmadan gitmek olmazdı değil mi? Nehir kenarındaki masaları kapmak için köşe kapmaca oynayan bir sürü insanın içinden şanslı azınlıktan biriydik. Biz keyif yaparken faytonlar ve fotoğraf için gelen gelin- damatlar mekanın seyrini daha da güzelleştiriyordu. Ayrıca fiyatların da makul olduğunu belirtmeliyim.Biz pazartesi gitmiştik , O gün orada “Pazar” varmış ürünler oldukça güzel ilgilenenlere duyurulur. Edirne’nin insana büyük bir huzur veren bir şehir olduğunu söyleyebilirim. Biz bu kadar gezi yeter diyip vakitlice evimizin yolunu tuttuk şansımıza son bir gün batımı eşiz bir dolunay manzarasını da içimize çektikten sonra .

3 Mart 2015 Salı

İz Bırakanların İlginç Öyküleri-2


Şair Nedim ve Ölümü



Lale Devrinin gösterişine ve ihtişamına en yakından tanıklık eden isimlerden biridir Şair Nedim. Damat İbrahim Paşanın  yaptıklarına şiirleriyle  yağdırdığı övgüler onun hızlı yükselişinin zeminini hazırladı. Her ne kadar başarılı bir şair olsa da hep Damat İbrahim'in yanındaki duruşuyla anıldı.









Divan edebiyatına şarkı türünü kazandıran, somut sevgiliyi getiren, ilk kez deyimleri ve sokak dilini Divan şiirinde kullanan, kendi tarzını oluşturan Nedim Lale Devrindeki meclislerin eğlencelerin en aranılan ismiydi. Bu şaaşadan nasiplenmesi, Patrona Halil isyanında galeyana gelen halkın öfkesini de üstüne çekti. Ölümüyle ilgili çeşitli rivayetler vardır ancak en ilgi çekici olanını belirtelim. İsyan sırasında koskoca devlet adamları sokaklarda linç edilirken bu durumdan çok korkan Nedim evine kapanır. İsyancıların sesini sokağında duyunca sıranın kendisine geldiğini düşünür. Dönemin en büyük ve en önemli şairi, isyancıların kapısına dayanıp onu da linç edeceğini düşünüp evinin damına çıkar. Damdan dama atlayarak isyancılardan kaçarken, kimine göre fazla içtiği için kimine göre fazla korkutuğu için aşrı titremekten,  düşer ve ölür. Eserleri kadar yaşadıkları ve ölümü ile de tarihe damgasını vurmuştur Nedim...